21. yüzyılın enerji politikaları, artık yalnızca ekonomik üretimin sürdürülebilirliğini değil, aynı zamanda çevresel dengeyi, stratejik özerkliği ve toplumsal refahı da yeniden tanımlayan bir dönüşüm alanıdır. Avrupa Birliği (AB) için enerji artık salt bir ekonomik girdi değil, bütünleşik bir iklim, sanayi ve dijitalleşme stratejisinin ana unsuru haline gelmiştir. Bu dönüşümün hukuki temellerini şekillendiren en önemli düzenleme, 2023 yılında kabul edilen ve 20 Kasım 2023 tarihinde yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Direktifi (EU) 2023/2413, yani RED III’tür. Söz konusu direktif, 2018 tarihli RED II’nin revizyonu niteliğinde olup, AB’nin enerji sistemini kökten dönüştürmeyi amaçlayan bütüncül bir çerçeve sunmaktadır. Bu yönüyle RED III, yalnızca bir enerji düzenlemesi değil, adeta “yenilenebilir enerjinin anayasası” olarak tanımlanabilecek bir politika belgesidir.
RED III, Avrupa Birliği İşleyiş Anlaşması’nın 194. maddesine dayanarak hazırlanmıştır. Bu madde, enerji arz güvenliği, enerji verimliliği, enerji piyasalarının entegrasyonu ve yenilenebilir kaynakların teşviki gibi konuları AB’nin yetki alanına dâhil eder. Direktif, üye devletlerde doğrudan uygulanmamakla birlikte, tüm ülkelerin belirli bir süre içinde ulusal mevzuatlarını buna uyarlamasını zorunlu kılar. Bu durum, hem birlik içinde bütünsel bir enerji vizyonu yaratmayı hem de ulusal enerji sistemleri arasında uyum sağlamayı hedefler. 21 Mayıs 2025’e kadar tamamlanması öngörülen bu ulusal aktarma süreci, AB’nin iklim nötr ekonomi hedefiyle de doğrudan bağlantılıdır.
RED III’ün doğuşunu hızlandıran temel etkenlerden biri, 2022 yılında Avrupa’yı sarsan enerji krizidir. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında doğal gaz arzındaki kesintiler ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, AB’nin fosil yakıtlara olan bağımlılığını acı biçimde ortaya koymuştur. Bu kriz, AB’nin “REPowerEU” ve “Fit for 55” planlarını hızla hayata geçirmesine neden olmuş; böylece yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması stratejik zorunluluk haline gelmiştir. RED III, bu politikaların hukuki temeli olarak şekillenmiştir. Bu yönüyle direktif, sadece çevresel bir belge değil, aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliği stratejisinin de ana omurgasını oluşturur.
RED III, 2030 yılına kadar AB genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji karışımındaki payını en az %42,5’e çıkarmayı zorunlu kılar; ayrıca %45’e kadar ulaşılmasını “isteğe bağlı hedef” olarak teşvik eder. Bu hedef, elektrik üretiminin yanı sıra ulaşım, sanayi ve ısıtma-soğutma sektörlerini de kapsar. Böylece yenilenebilir enerji, enerji sisteminin yalnızca bir bileşeni değil, ana akımı haline gelir. Direktif, özellikle sanayide ve ulaşımda yenilenebilir enerji kullanımının hızla artırılmasını öngörür. Ulaşımda yenilenebilir enerji payı için %29’luk bir hedef belirlenirken, sera gazı yoğunluğunda da en az %14,5 oranında azalma öngörülmüştür. Sanayi sektöründe ise enerji tüketiminin en az %42’sinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hedeflenmektedir. Bu bağlayıcı hedefler, AB’nin 2030 iklim yasası ile belirlenen %55’lik emisyon azaltımı hedefiyle tam uyum içindedir.
Direktif, aynı zamanda enerji yönetiminde yeni bir yönetişim modeli getirir. Üye devletlerin performansları, Ulusal Enerji ve İklim Planları (NECPs) aracılığıyla Komisyon tarafından yıllık olarak izlenir. Bu sistem, ülkeler arasında hem rekabeti hem de dayanışmayı teşvik eden bir mekanizma oluşturur. AB’nin enerji birliği hedefi doğrultusunda, tüm ulusların ortak bir karbonsuzlaşma yol haritası izlemeleri amaçlanmıştır. Yönetişim boyutunda, RED III’ün Energy Efficiency Directive (2023/1791) ve Emission Trading System Reform (2023/959) gibi diğer düzenlemelerle uyumlu hale getirilmesi, enerji politikasını bütünsel bir “iklim yönetişimi” sistemine dönüştürür.
RED III’ün teknik ve ekonomik boyutları incelendiğinde, elektrik üretiminden ısıtma-soğutmaya, ulaşım yakıtlarından sanayi proseslerine kadar her alanda yenilikçi mekanizmalar getirildiği görülür. Elektrik sektöründe izin süreçleri büyük ölçüde basitleştirilmiş, yatırımcılar için “one-stop shop” adı verilen tek merkezli dijital başvuru sistemleri zorunlu hale getirilmiştir. Bu sayede, yenilenebilir enerji projeleri için bürokratik gecikmeler azaltılmıştır. Ayrıca, üye ülkeler belirli coğrafi bölgeleri “go-to areas” olarak tanımlayarak bu alanlarda çevresel değerlendirme süreçlerini hızlandırabilmektedir. Bu düzenleme, çevre koruma ilkeleri ile yatırım hızının dengelendiği çağdaş bir yönetim modeline işaret eder.
Elektrik üretiminde yeşil sertifikaların izlenebilirliği, “Guarantees of Origin” sistemiyle güvence altına alınmıştır. Tüketiciler, kullandıkları elektriğin kaynağını doğrulayabilmekte ve karbon ayak izlerini düşürme konusunda bilinçli tercihler yapabilmektedir. Bu sistem, aynı zamanda karbon piyasaları ve yeşil finansman mekanizmalarıyla da entegre biçimde çalışır.
RED III’ün ısıtma ve soğutma sektörüne getirdiği hükümler, enerji dönüşümünde genellikle ihmal edilen bir alanı güçlendirmektedir. AB’nin toplam enerji tüketiminin yaklaşık yarısı bu sektörden gelmektedir. Bu nedenle direktif, ısıtma-soğutma sistemlerinde yenilenebilir enerji kullanımını her yıl en az %1,1 artırmayı zorunlu kılar. Özellikle jeotermal, biyokütle ve güneş termal enerjisi gibi kaynakların yaygınlaştırılması öngörülür. Üye devletlerin bölgesel ısıtma altyapılarını karbonsuzlaştırmaları ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde hareket etmeleri bu bağlamda stratejik önem taşır.
Ulaşım sektörü, RED III’te özel bir öneme sahiptir. AB, fosil yakıtlara bağımlı karayolu ve deniz taşımacılığı yerine yenilenebilir yakıtları yaygınlaştırmayı hedeflemektedir. Bu amaçla, biyoyakıtlar ve gelişmiş biyometan gibi alternatiflerin yanı sıra yeşil hidrojen ve RFNBOs (Renewable Fuels of Non-Biological Origin) olarak adlandırılan yenilenebilir temelli sentetik yakıtlar ön plana çıkarılmıştır. Bu düzenlemeler, FuelEU Maritime ve ReFuelEU Aviation gibi sektörel düzenlemelerle paralel yürütülür. Böylece AB, ulaşımın tüm alt sektörlerinde karbon nötr hedefini ortak bir çerçeve altında ilerletir.
Sanayi alanında RED III, enerji dönüşümünün kalbinde yer alır. Sanayide kullanılan enerjinin önemli bir bölümü fosil yakıtlardan geldiği için, bu alanda yenilenebilir enerjiye geçiş sadece iklim hedefi değil, aynı zamanda stratejik bir rekabet meselesidir. AB, sanayi süreçlerinde kullanılan elektriğin, ısıtmanın ve hidrojenin büyük bölümünün yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasını zorunlu kılar. Direktif, özellikle yenilenebilir hidrojenin sanayide kullanımını teşvik eder. 2030’a kadar sanayiye sağlanan hidrojenin en az %42’sinin yenilenebilir kökenli olması hedeflenmiştir. Hidrojenin karbon ayak izi hesaplamasında ise “well-to-gate” metodolojisi benimsenmiştir. Bu yöntem, üretimden tüketime kadar tüm aşamalardaki emisyonları ölçerek standardizasyon sağlar.
Yenilenebilir hidrojen, aynı zamanda Avrupa’nın dış enerji bağımlılığını azaltacak stratejik bir araç olarak değerlendirilmektedir. Komisyon, bu kapsamda Afrika ve Orta Doğu’daki üretim ortaklıklarını desteklemekte, “Green Hydrogen Corridors” adıyla yeni tedarik zincirleri oluşturmaktadır. Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla bu koridorların doğu ayağında önemli bir stratejik ortak konumundadır.
Ekonomik etkiler açısından RED III, AB’nin enerji ithalat bağımlılığını azaltırken aynı zamanda yeni bir istihdam alanı yaratmaktadır. Avrupa Komisyonu’nun etki analizine göre, yenilenebilir enerji sektöründeki doğrudan istihdam 2030 yılına kadar 3,5 milyona ulaşacaktır. Fosil yakıt ithalatındaki azalma, yıllık 140 milyar avroluk dış ticaret açığını azaltma potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte, dönüşüm sürecinin kısa vadede yüksek yatırım maliyetleri doğuracağı da açıktır. Özellikle batarya depolama, şebeke altyapısı ve yeşil hidrojen yatırımları için büyük sermaye gereksinimi bulunmaktadır. Ancak uzun vadede bu yatırımlar, enerji fiyatlarının istikrara kavuşmasını ve arz güvenliğinin güçlenmesini sağlayacaktır.
RED III’ün sosyal etkileri de göz ardı edilmemelidir. Enerji fiyatlarındaki geçici artışlar, düşük gelirli haneler üzerinde baskı oluşturabilir. Bu nedenle AB, “Sosyal İklim Fonu (Social Climate Fund)” aracılığıyla enerji dönüşümünün maliyetlerini adil biçimde paylaşmayı hedeflemektedir. Bu mekanizma, enerji yoksulluğunu azaltmak ve toplumsal kabulü güçlendirmek açısından kritik bir tamamlayıcı politika olarak öne çıkar.
Türkiye açısından RED III, yalnızca bir uyum yükümlülüğü değil, aynı zamanda stratejik bir fırsattır. Türkiye, halihazırda elektrik üretiminin yaklaşık %55’ini yenilenebilir kaynaklardan sağlamaktadır. Ancak AB ile bütünleşik karbon ve enerji piyasalarına katılım için mevzuat uyumu gerekmektedir. Türkiye’nin YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı) modeli, RED III’teki “go-to area” yaklaşımıyla büyük benzerlik göstermektedir. Bu durum, idari uyum sürecini kolaylaştırabilir. Öte yandan, sanayide yeşil hidrojen kullanımının artırılması, Türkiye’nin AB pazarında “karbon kaçağı” riskini azaltacaktır. Türkiye’nin 2024 Hidrojen Stratejisi, RED III ile yüksek düzeyde uyum içindedir; ancak karbon muhasebesi ve sertifikasyon sistemlerinin AB standardına getirilmesi gereklidir. Ayrıca, Türkiye’de 2021’de devreye giren YEK-G garanti sistemi, AB’nin “Guarantees of Origin” modeliyle benzer bir mantığa sahiptir; ancak karşılıklı tanıma mekanizmasının kurulması önem taşımaktadır.
RED III’ün güçlü yönleri, bütüncül bir enerji vizyonu sunması, idari süreçleri hızlandırması, yatırımcı dostu bir ortam yaratması ve iklim hedefleriyle tam uyum içinde olmasıdır. Bununla birlikte, bazı zorluklar da mevcuttur. Üye ülkeler arasında altyapı, finansman ve teknoloji kapasitesi farklılıkları uygulamayı yavaşlatabilir. Ayrıca kritik ham maddelere (örneğin batarya mineralleri, fotovoltaik hücre bileşenleri) olan dış bağımlılık sürdürülebilirlik açısından risk teşkil eder. Sosyal açıdan, dönüşüm maliyetlerinin adil dağıtılması ve düşük gelirli grupların korunması da dikkat edilmesi gereken konular arasındadır.
Sonuç olarak, RED III Avrupa Birliği’nin enerji tarihindeki en iddialı ve kapsamlı dönüşüm belgesidir. Bu düzenleme, yenilenebilir enerjiyi yalnızca çevre politikalarının bir unsuru olmaktan çıkarıp, sanayi rekabeti, enerji güvenliği ve sosyal adaletin merkezine yerleştirir. 2030 hedeflerine ulaşılması halinde, Avrupa’nın enerji sisteminde yenilenebilir kaynakların payı ilk kez fosil yakıtları aşacaktır. Türkiye gibi AB aday ülkeleri açısından ise RED III, hem uyum zorunluluğu hem de yeşil dönüşüm fırsatıdır. Bu süreç, Türkiye’nin AB enerji piyasalarına entegrasyonunu hızlandıracak, ihracat rekabetçiliğini güçlendirecek ve sürdürülebilir kalkınma vizyonunu destekleyecektir.
Sonuç itibarıyla, RED III yalnızca bir enerji direktifi değil; Avrupa’nın geleceğini şekillendiren bir vizyon belgesidir. Enerjiyi, iklim politikasıyla, ekonomik refahla ve dijital dönüşümle bir arada ele alan bu düzenleme, küresel ölçekte enerji yönetişiminin yeni paradigmasını tanımlar. Bu nedenle, Avrupa’daki akademik ve politik çevrelerde haklı olarak “Yenilenebilir Enerjinin Anayasası” olarak anılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar
- European Commission (2023a). Directive (EU) 2023/2413 on the promotion of the use of energy from renewable sources (RED III). EUR-Lex.
- European Parliament (2023). Renewable Energy Directive III – Legislative Briefing. Brussels.
- European Council (2022). REPowerEU Plan. Official Journal of the European Union.
- Energy Community Secretariat (2023). Implementation Status of the Renewable Energy Directive. Vienna.
- European Environmental Agency (2024). Renewable Energy in Europe: Progress Report. Copenhagen.
- International Energy Agency (2024). Critical Minerals and the Energy Transition. Paris.
- EUR-Lex (2023). Directive (EU) 2023/2413 – Legal Text and Recitals.
- European Commission (2023b). Impact Assessment Report on RED III Implementation. Brussels.
- S&P Global Commodity Insights (2023). EU Adopts Renewable Energy Directive Targeting 42.5% Share in 2030.
- Climate Action Network Europe (2023). Revision of the Renewable Energy Directive: Opportunities and Challenges.
- European Hydrogen Observatory (2024). Hydrogen Market Development and RED III Compliance.

2005 yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Aynı yıl Çankaya Üniversitesi Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı-Anayasa Hukuku alanında yüksek lisans yapmıştır. 2011 yılına kadar Ulaştırma Bakanlığına bağlı Mesleki Eğitim Merkezlerinde ODY-ÜDY Eğitmeni olarak görev yapmış olup, yaklaşık 15 yıldır Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde hukukçu olarak çalışmaktadır. TOBB’da ilk olarak Dış Ticaret ve Uluslararası Lojistik alanında çalışmalarda bulunmuş olup, 7 yıla yakın Birleşmiş Milletler temsilciliği yapmış olup şimdi TOBB Reel Sektör AR-GE ve Uygulama Daire Başkanlığında KOBİ Politikaları Müdürlüğünde uzman hukukçu olarak görev yapmaktadır.
Diğer yandan, Gazi Üniversitesi Kamu Hukuku-İdare Hukuku Ana Bilim Dalında idare hukuku kürsüsünde doktora tezini tamamlamaya çalışmaktadır. Türkiye’de YÖK tarafından kabul gören TOBB konulu tezin tamamlanmasından sonra bunu kitaplaştırmayı planlamaktadır.
Bununla birlikte, halihazırda 2023 yılından bu yana Türkiye’de özellikle enerji sektörü ile yenilebilir enerji konusunda kendini uluslararası alanda da kanıtlamış “DÜNDAR HUKUK” VE “DÜNDAR LEGAL SERVICE CONSULTANCY” de Londra bloğunda köşe yazısı yazmaktadır.
